SON DAKİKA
Hava Durumu

YAŞAMANIN NASIL’I

Yazının Giriş Tarihi: 17.02.2025 10:50
Yazının Güncellenme Tarihi: 17.02.2025 10:50

“Ölüm yaşamdan daha evrenseldir, herkes ölür ama herkes yaşayamaz” der Victor Hugo.
Her başlangıç heyecan ve mutluluk verici, umut doludur, sonlu olduğu bilinse de. Doğumları sevinçle karşılarken, ölümü konuşmak değil düşünmek bile nefessiz bırakır insanı. Rüyasında yüksekten düştüğünü, yaralandığını, artık sonunun geldiğini görmeyenimiz yoktur ama öldüğümüzü göremeyiz, çünkü zihnimizde ölümden sonrasına dair hiç bir bilgi yoktur imgelenecek. Bilinmez bir diyardır ve bilinmeyenden korkmak insanın harcındadır.
Hiç emek vermeden ama güvenle ve keyifle yaşadığımız anne karnındaki kiracılığımızın bedelini, sığınağımızın, o konforlu dünyamızın depremlerle alt üst olup sonlanmasıyla ve bizleri bilmediğimiz bir dünyaya gözyaşlarıyla, çırpınışlarla bırakmasıyla öderiz. Bu sıcacık ve konforlu dünyanın yıkılışı sadece bizi korkutur çünkü bunu bilip bekleyenler bayram neşesine bürünmüşlerdir. “Yaşamdasın!”
Bizim ağlayıp diğerlerinin güldüğü bu sahne tam tersine döner “öldüğünde”. Sevinçle doğumunu bekleyenlerin yerine gözyaşlarına boğulanlar, kederinden içine içine konuşanlar vardır ve bu kez onlar da bilmiyorlardır bu yolculuğun sonunu. İçerde senin başına yıkılan dünyanın altında şimdi onlar vardır.
Doğum da ölüm de edilgen eylemlerdir, eğer ikincisi için bireysel bir karara bağlı müdahalemiz olmazsa. Bu edilgenlik yaşamın sadece iki ucunda değil süreç içinde de devam edegelir: doğ(urul)duğumuz aile, dil, din, cinsiyet ve hatta ismimiz… Hiçbirinde bireysel bir etkimiz ya da müdahalemiz yoktur ama hepsi neredeyse ilahi yasalar gibi hissedilir ve iliklerimize işler. Tanıdık ve dolayısıyla güvenli sığınakların daimi (!) mültecisi insan evladı yine kendisine verilenlere sarılır ve bunların dışındakilere hem gözünü hem vicdanını kapatır: Örneğin erkek doğurulduğu için kadından, sünni-müslüman (!) ülkede doğurulduğu için diğer dini inançlılardan, zengin aile çocuğuysa fakirlerden daha üstündür. Oysa başlangıcımız ve sonumuz arasında yaptıklarımız ya da yapmadıklarımız şekillendirir-anlatır bizleri. Etkin ve bilinçli seçimlerimizdir bizleri “insan” eden: iyi ya da kötü, şefkatli ya da zalim, cömert ya da cimri, çalışkan ya da tembel, cesur ya da korkak, nazik ya da kaba olmak…gibi. Ancak ilkini seçmek ve yapmaya çalışmak fiziksel ve zihinsel emek gerektirir ki bu insanın doğasıdır: emek vermeden yemek olmaz kanununa tabidir çünkü.

Wilhelm Reich, 1945’te yayınladığı “Dinle Küçük Adam” adlı eserinde insanların korkuları, boyun eğişleri ve otoriteye sorgusuz itaati nedeniyle hem bireysel hem de toplumsal çöküşe sürüklendiğini savunur. Ancak aynı zamanda, her bireyin içinde yaratıcı, özgür ve sevgi dolu bir potansiyel olduğunu da vurgular. “Sen düşünce korkağısın küçük adam... Nietzsche'nin üstün insana yükselme ile Hitler'in alt insanına alçalma arasında seçeneğin vardı. Ya-ya-ya diye bağırıp alt insanı seçtin.” diyerek aslında içerisinde bir yerlerde Golyat’ı mağlup eden Davud’a seslenmektedir. O’na göre “Hayatımıza sevgi, çalışma ve bilgi egemen olmalıdır çünkü bunlar yaşamımızın tükenmez kaynaklarıdır.” Bir masalda anlatılan ormanda çıkan yangında tüm hayvanlar canını kurtarma derdine düşmüşken gagasıyla su taşıyarak yangını söndürme gayretinde bir kuşla sembolleşen sevgi, sadakat ve sorumluluktur insanın “gözünü açıp kapaması” arasındaki yolu ve yolculuğu.
Sevgi’yle kalın…

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    Sizlere daha iyi hizmet sunabilmek adına sitemizde çerez konumlandırmaktayız. Kişisel verileriniz, KVKK ve GDPR kapsamında toplanıp işlenir. Sitemizi kullanarak, çerezleri kullanmamızı kabul etmiş olacaksınız.
    logo
    Bursa 5n1k En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.