SON DAKİKA
Hava Durumu

ÇOCUKLARDAN ÖĞRENDİKLERİMİZ VE ONLARA ÖĞRETTİKLERİMİZ

Yazının Giriş Tarihi: 23.04.2025 09:38
Yazının Güncellenme Tarihi: 23.04.2025 09:40

“Bir toplumun asıl ruhunu en iyi gösteren şey o toplumda çocuklara nasıl davranıldığıdır.” – Nelson Mandela, Eski Güney Afrika Başkanı

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı benim için sınırsız potansiyele sahip çocukların, tüm toplumların geleceğe dair umudu, şimdiye dair aynası ve geçmişe dair vicdanı olduklarını anlamaktır.

Bu dünyaya maddi manevi tüm kimliklerden arınmış çırılçıplak gelen insan evladı güneşin kimseyi ayırt etmeden ısıtması gibi, dil-din-ırk-cins gözetmeksizin sevgi dolu bağlar kurar ve bu bağı “susadım” dermiş gibi içtenlikle ister ve ifade eder. Evrensel bir hemşehriliktir çocukluk çünkü… Yetişkinlerin dünyası geçmişe dair pişmanlıkların akrebi ile geleceğe dair kaygılarının yelkovanı arasında ancak saniyeler sürebilen şimdilerle doludur. Oysa çocuk bir zıpzıpta eğlenir gibi hep şimdiye değer ayakları, içinde bulunduğu anda hissettiklerinin süngeridir çocuk. Acı-tatlı tecrübelerin bombardımanı ile aklı, yüreği ve vicdanı nasırlaşan, uyuşmuş yetişkinin karşısında bilim insanı gibi “hayret ve merak” duygusuyla dünya kaşifidir çocuk. Bir yenilgide -yanlışta bozguna uğrayan ve yıkılan yetişkine, sayısız kez düşüp dizlerini kanatsa da yeniden ayağa kalkıp yürümeyi öğrenerek, hiçbir şeyden emin olmadan ama
her şey mümkünmüş gibi direnci ve umudu belletendir çocuk.

Bizlere “merak, hayret ve içtenlikle” yeniden yaşamayı öğreten çocuklara enkaz altında can vermeyi, otelde yanarak küle dönmeyi, fabrikalarda elini-kolunu kaptırmayı, kemikleri kırılana kadar dövülmeyi, tacize-tecavüze rıza göstermeyi, işsizlikten kendini öldürmeyi, kuvözlerde ölümü beklemeyi… ve saymakla bitmeyecek nice kötülükleri öğretiyoruz. Suyun çürüdüğü ve tuzun koktuğu zamanımızda gerçekleştirdiğimiz bu öğretim tüm sınırları da aşmış durumda. Zengin çocuk otelde, fakir çocuk tarikat yurdunda yanıyor. Türk çocuk köprüde, Kürt çocuk dağda ölüyor. İlkokul çocuğu üzerine düşen lavabo ile, ortaokul çocuğu sokakta mendil satarken, liseli inşaatta çalışırken, üniversiteli kargo dağıtırken ölüyor. Erkek çocuk belediyenin bakım için açtığı ama kapatmadığı çukurda, kız çocuk mini etekli ve sarhoş olmadığı halde tecavüz edilip çöpe atılarak ölüyor. Mecliste milletvekili ve ailelerinin hemen her sağlık gideri devletçe karşılanır ve ekonomimize yük olmazken, sayıları belli SMA’lı bebekler pahalı (!) tedavileri yapılamadığından ölüyor… Yöneticilerimiz çıkıp doğum oranlarımızın düştüğünü söyleyip insanımızı daha fazla çocuk sahibi olmaya ikna ededursun, ben hala nasıl çocuk yapabildiğimize şaşırıyorum. Ve bu sürekliliği her bir çocuğun hem ailesi hem de tüm dünya için yeni bir başlangıcın ve umudun simgesi olmasına bağlıyorum.

Alman filozof Walter Benjamin’e göre tarih bir “enkaz yığını”dır. Ancak çocuk, bu enkazlar arasında oyun oynayarak dünyayı yeniden kurar. 23 Nisan’da çocukların sembolik de olsa “yönetici koltuğuna oturmaları” harabeye çevirdiğimiz dünyamızı hayal güçleri ve dirençleri ile yeniden yaratma vaadidir. Ulusal Egemenliğin Atatürk tarafından çocuklara emanet edilmesi, tam da bu yüzdendir. Bu nedenledir ki 23 Nisan yalnızca bir kutlama değil, çocukların her sabah gözlerini açtığı bu dünyaya sorulacak en elzem sorudur: Çocuklara nasıl bir gelecek bırakıyoruz? Çünkü çocuk, sadece büyümesi gereken bir insan değil, her gün bizim küçüldüğümüz bir aynadır. Ve belki de en çok bu yüzden, Edouard Claparède’in şu sözü kulaklarımızda yankılanmalı: “Çocuklar iyi birer dinleyici değil, mükemmel birer taklitçidir. Onlara ne söylediğiniz değil, kim olduğunuz kalır.”
Bugün çocuklara nasıl bir dünya gösteriyorsak, yarın karşımıza o dünya olarak dikilecekler.

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramlarımızı içtenlikle yaşamak ve coşkuyla kutlamak dileğiyle;
Sevgi’yle kalın…

YAZARIN DİĞER YAZILARI

    logo
    En son gelişmelerden anında haberdar olmak için 'İZİN VER' butonuna tıklayınız.