'Dünyanın neresinde olursa olsun öğretmenler toplumun en saygıdeğer ve en fedakar insanlarıdır' demiş Başkomutan Gazi Mustafa Kemal #Atatürk....
Çok da doğru söylemiş...
Ve fakat şimdilerde Atatürk'ün öğretmenler için çizdiği bu kıymetli tasvire istinaden 'işte bu öğretmenimiz çok başarılı, çok sabırlı ya da çok değerli' diyebileceğimiz eğitimcilerimizin sayısı maalesef her geçen gün biraz daha azalmakta ...
Aybüke Öğretmen nurlar içinde uyusun...
*Ruhu şad olsun ..
Onun gibi, bir çocuğu daha topluma kazandırabilmek çabasıyla canını feda eden eğitimcilerimiz zinhar bu tablonun dışında tabi ki...
Ve hatta bizzat ve de tamı tamına zıttı olabilmekle birlikte;
Gerçek öğretmen kimdir?
Sualine yanıt olması açısından eşsiz bir örnek aynı zamanda ...
Ve fakat biraz da klasik bir çıkış olacak ama 'Nerede o eski öğretmenlerimiz (Atatürk'ün tasvir ettiği gibi) deme de dur şimdi ...
Misal;
Hayrunnisa Kayral öğretmenim vardı benim Muradiye İlkokulu'nda...
Otorite sahibi, öğretileri öğrencilerince her daim kanıksanan...
Okumayı yazmayı öğretirken bir yandan....
Bir yandan da istikrarlı, başarılı birey nasıl olunur?
Sualinin doğru cevabını beynimize kazımıştı adeta..
Sonra 3. Sınıfta Hayrunnisa Hocam Okul Müdürü olunca Aysel Arı Ögretmenimle tanıştım..
Çok nahif, çok nazik ama aynı zamanda gerektiğinde çok da sert olabilen Aysel Öğretmenim sayesinde daha ilkokulda istikrarlı olabilmeyi öğrendim Ben...
Ah ah Muradiye Orta Okulu'ndaki Türkçe Öğretmenim Kadriye Hocam...
Aslında net ifadeyle mesleğimi önce ona borçluyum...
Ne güzel anlatırdı Türkçe dersini...
Özne, nesne, fiil, sıfat derken sanki bulmaca çözüyor gibi hisseder, sınavlarında son soru olarak sorduğu kompozisyon konularını giriş - gelişme-sonucuyla özenle yazardım.
Fen ögretmenim Kaya Uyar' ın da yaşıyorsa kulakları çınlasın...
Sanki sonsuz bir enerjisi vardı ve derslerini anlatırken dakika oturmaz, her birimizin konuyu anladığından emin olmadan da içi huzur bulmazdı....
Şimdilerde de böylesi mesleğine aşık, cefakar fedakar öğretmenlerimiz de yok değil tabii ki!
Benim üzüldüğüm mevzu bu öğretmenlerimizin neslinin tükenmek üzere olduğudur...
*Mesela;
Bursa Kız Lisesi'nde disiplin ve liyakat sahibi olmanın ne demek olduğunu yeri geldiğinde kıvamı sertleşebilen formüllerle öğreten Ruhi Hocam gibi ..
Ve bizler Ona hiçbir disiplin kuralı ya da anlık yükselen ses tonu nedeniyle asla kırılıp gönül koymadık.
Çünkü Ruhi Hoca'nın bizim gelecekte karşılaşabileceğimiz zorluklara karşı dayanıklı ve de dik duruş sahibi olabilmemiz için çabaladığını...
İyi ki var oldular ve var olsunlar hepsi...
Ben onlar sayesinde hayatın bir bir karşıma çıkardığı zor mu zor sınavlardan meşakkatle ve gayretle geçebildim.
Onlar hiçbir zaman şimdilerde duyduğum gibi masalarına oturup, bizlere de sayfalar dolusu konu verip kendi kendimize okuyup anlamamızı tercih etmediler ...
Bir de üstüne o konulardan sınav yapmadılar asla....
Ya da birimizden birinin herhangi bir hata yaptığını fark ettiklerinde 'Görmedim, duymadım, bilmiyorum'a getirip üç maymunu oynamadılar...
Umursamaz olmadılar hiçbir zaman...
Kifayetsiz kalmadılar hiç birimize....
Aksine ufkumuzu açtılar her daim...
Güçlü, dayanıklı bireyler olmamız için var güçleriyle çalıştılar.
Ben bu satırlar vesilesiyle her birine gönülden teşekkür ederken, zamane öğretmenlerimizin de 'Zil çalsa da gitsek' modundan sıyrılıp bir an evvel mesleklerinin hakkını sonuna kadar verebilmeye davet ediyorum.
*Öğrencileri için halen dakika boş durmadan çalışan cefakar ve fedakar öğretmenlerimizi tenzih ederek tabii ki.
Bir de bu yazının sonunda Milli Eğitim Bakanlığı'nın bir an önce harekete geçerek nitelikli öğretmenler yetiştirmek için düğmeye basmasının şart olduğuna vurgu yapmış olayım.
Bir zahmet 'Her isteyen öğretmen olamasın'....
Olamasın ki geleceğimiz çocuklarımız emin ellerde aydınlık bir gelecek hedefiyle bu ülke için çalışacak bireyler olarak yetişebilsinler ...
Hem böylelikle beyin göçü denen o sevimsiz mevzunun da büyük ölçüde önüne geçmiş oluruz kanımca...
Yeni yazıya değin kalın sağlıcakla...